EMİN HALUK AYHAN

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – Denizli Milletvekili
Sayın Emin Haluk AYHAN’ın TBMM’de yapmış olduğu basın toplantısı metni.
16 Mayıs 2013

Değerli Basın Mensupları,

Ülke yönetilemiyor. Bırakın kötü yönetilmeyi hiç yönetilemiyor.

Yönetilebiliyor olsaydı bugün ortaya çıkan problemleri yaşıyor, konuşuyor olmazdık.

Ülke siyasi, sosyal, ekonomik açıdan problemlerle doldu. Problemler giderek artıyor, büyüyor.

Siyasi olarak iç ve dış problemlerin arttığı ortada. Ayrıca, Hükümetin uyguladığı politikalar, ülke dışındaki, başka yerlerdeki, komşulardaki siyasi problemleri iç siyasi problem haline getirmeye devam ediyor.

İçerideki olayları yabancıların müdahalesine açık hale getiren bir hükümet.

Hükümet gelişen olayların idraki içinde değil. Hükümet kendi derdine düşmüş vaziyette. İçerideki olayları dışarının müdahalesine, telkinine, dışarıdaki problemleri de içeriye taşımayı vazife addeden bir hükümet.

Hükümet iktidardan düştüğü gün hesap sorulacağından korkuyor. Bunun için mutlaka AKP’nin iktidardan uzaklaşmaması ve ne pahasına olursa olsun Başbakan’ın da partinin liderliğinden ayrılmaması gerektiğine inanıyor. Aksi takdirde önceki örnekleri gibi darma dağın olacağını biliyor.

AKP çaresiz. Çözüm dediği zilletle, PKK ile birlikte aynı yönde hareket ediyor. Müşterek kabine toplantısı yaptığı ülke ve lidere savaş açacak duruma gelmiş. Sanki her şey bir günde olmuş.

Hükümet PKK’nın her söylediğine İmralı’dan sızan, Kandil’den söylenen her zillete katlanmak zorunda kalıyor veya böyle istiyor. Bilinçli yapmıyorsa böyle iyi olacak sanıyor.

Ülkede belirsizlik had safhada. Bilinmezlik çok yüksek. Ülke bunalım içinde. Bunalım giderek artıyor.

Ülke risk altında. Risk ve tehditler giderek artıyor. İktidarın milletvekili, iktidarın atadığı valinin kendisini dinlettiğini iddia ediyor.

Sınırlar kontrol altında değil. PKK istediği gibi girip çıkıyor, hem de Başbakandan torpilli. Geldiği yerden geldikleri gibi gidiyorlar.

Suriye sınırı, mayın yasası ile başlayan bir keşme keşliğe bilinçli olarak sahne ediliyor. Vaziyetin bu hale gelebileceğinin öngörülememesi bile hükümetin olaylara bakışındaki zafiyetin boyutunu gösteriyor.

Haksızlıklar, kural tanımamazlıklar meydanda

Hükümet ne yaptığından emin değil. Olayları yorumlamakta sıkıntıları var. Sıkıntı yoksa kasıt var.

Başbakan Reyhanlı olayını önce çözüm sürecine, sonra Suriye’deki rejime bağlamış durumda

Türkiye hareketsiz bırakılmış durumda. Bölgedeki insanlar panik halinde

Yabancı medya Türkiye’den muhaliflere silah dahil yardım yapıldığını söylüyor.

Suriye olayı küresel güçlerin organize ettiği bir olay. Şu anda AKP’de bunun bir parçası. Ama sadece kendisini değil bütün ülkeyi bu işin içine soktular.

Acilen Türk Milletinin menfaatlerine uygun tedbirler alınmalıdır. Küresel projelerin parçası, figüranı olamaz ülkemiz. Başbakan BOP’un eş başkanı olabilir.

Suriye politikasını eleştirenlere rant peşinde deniliyor. Hiç kimse Hükümet veya Başbakanla aynı fikirde olmak mecburiyetinde olmadığını söylemiyor.

ABD’ne destek veririz deniliyor. Sonra olay kara harekâtından havaya dönüşüyor.

Sınır güvenliği yok. Her şey giriyor. Yayın yasağı koyuyorsunuz.

Ülke güvenliği sıkıntıda. Kamuoyu yeterince aydınlatılmıyor.

Türkiye bunları hak etmiyor

Hükümet üyeleri ihtimalcilik oynuyorlar.

Bomba yüklü arabaların Ankara’ya ulaştığı söylentisi ayyuka çıktı Hükümetten hala ses yok. Ortada panik var.

İktidarın paydaşları vesayetin el değiştirdiğini, millet adına faşistlik yapıldığını ifade ediyorlar.

AKP’liler artık paydaşları ile yollarının ayrıldığını söylüyor.

İktidar panik halinde, sağduyu yok

İçişleri Bakanı patlamaların akabinde, kanlı olayı gerçekleştiren örgüt ve bağlantılı kişilerin tespit edildiğini iddia ederek, katillerin Suriye menşeli El Muhaberat yapılanmasıyla ilişkili olduğunu açıklıyor.

Bir Başbakan Yardımcısı da benzer yorumlarda bulunuyor.

Bir diğer Başbakan Yardımcısı da, “ne yapacağımızı herkes görür. Kim olursa, kim planlamışsa, icra etmişse, arkasındaki güç ne olursa olsun bunun hesabını sorarız”  ifadesini kullanıyor.

 Dışişleri Bakanı ise  “kim hangi gerekçeyle olursa olsun, dışarıdaki herhangi bir kaosu Türkiye’ye yansıtmak isterse bunun karşılığını görür. Kimse gücümüzü test etmeye cüret etmemelidir” diyor.

Başbakan Erdoğan’da ilk açıklamasında, saldırıları sözde çözüm sürecini hazmedemeyenlerle ilişkilendiriyor. Daha sonra da söylenilenler ortada. Konu İçişleri bakanının açıklamasına dönüyor.

AKP’nin eski bir dış işleri bakanı Reyhanlı’nın tek failinin muhaberat olmadığı, Öcalan’la görüşürken Beşar’la görüşmeye karşı çıkmanın zor olduğunu söylüyor.

Bu kadar birbirine benzemez olay ifade hepsi bir arada.

AKP ve Hükümeti çaresiz, şaşkın, ne yapacağını bilmez bir halde. Birbirlerinin söylediklerinde bile sıkıntılar ortada.

Basında yansıyanlardan Kilis’de de sınırın delik deşik olduğu, Afrin’de PKK’nın üs kurduğu, sınır hattının PKK’nın kontrolünde olduğu hususları yer alıyor.

İstihbarat kopukluğu olabileceğini bizzat Başbakan söylüyor. Zaaf yok. Kopukluk olabilir diyor da. Oda zaaf değil mi?

Bu olay Türkiye’yi test idi diyen, yazan yandaşlar ortada. Test böyle ise uygulaması nasıl olacak.

Değerli Basın Mensupları,

2102 yılında ekonomik faaliyetlerde belirgin bir yavaşlama yaşanmıştır. Önce yüzde 4,0 olarak hedeflenen, ancak daha sonra yüzde 3,2 olarak aşağı yönlü revize edilen 2012 yılı Türkiye ekonomisi büyüme hedefi beklentilerin altında gerçekleşmiş ve 2012 yılında ekonomide yüzde 2,2 düzeyinde sınırlı bir büyüme açıklanmıştır.

2012 yılında, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içinde yüzde 70 düzeyinde paya sahip olan yerleşik hane halklarının tüketimi yüzde 0,7 azalmıştır.

Özel sektör yatırımlarındaki yavaşlama oldukça dikkat çekicidir. 2012 yılında özel sektör gayri safi sabit sermaye oluşumu yüzde 4,5 azalma göstermiştir. Bu düşüş eğilimi, 2012 yılı üçüncü çeyreğinde yüzde 6,2 dördüncü çeyreğinde yüzde 9,2 olmuştur.

2012 yılında, ekonominin genelindeki yavaşlama imalat sanayi, toptan ve perakende ticaret gibi belli başlı sektörlerde açıkça gözlenmektedir.

İmalat sanayiinde 2012 yılı dördüncü çeyrek büyümesi yüzde 0,0 olmuş, 2012 yılı genelinde ise ilk çeyreklerin etkisiyle ancak yüzde 1,9’luk bir artış sağlanabilmiştir.

Aynı şekilde 2012 yılında toptan ve perakende ticarette yüzde 0,1’lik çok düşük bir büyüme kaydedilmiştir.

2012 yılında, ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlama sanayi üretiminde de hissedilmiş ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim artışı, ekonomik büyümeye benzer şekilde yüzde 2,5 gibi sınırlı düzeyde olmuştur.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı, sanayi üretim artışındaki yavaşlamanın da etkisiyle, 2012 yılında 2011 yılına göre daha düşük gerçekleşmiştir.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı 2011 yılında yıllık ortalama yüzde 75,4 iken, 2012 yılında ortalama yüzde 74,2 olmuştur.

2012 yılında, ihracatta yüzde 13,1 artış kaydedilmiş olsa da, geçmiş yıllara kıyasla genel olarak ihracat artışı yavaşlamıştır.

2012 yılında AB ülkelerine yapılan ihracat yüzde 5,0 azalmıştır.

Nitekim, 2012 yılında Türkiye imalat sanayii üretiminde görülen yavaşlamanın etkisi istihdama da yansımış ve 2012 yılında imalat sanayii istihdam artışı yüzde 1,2 olmuştur.

Değerli Basın Mensupları,

2013 yılı ilk çeyreğine ilişkin ekonomik büyüme rakamları henüz yayınlanmamış olmakla birlikte, ekonominin genelindeki gelişmeler bakımından öncü gösterge niteliğindeki sanayi kesiminde ilk üç aylık gelişmeler, 2012 yılında ekonomide yaşanan yavaşlamanın sürdüğüne işaret etmektedir.

2012 yılına benzer şekilde, 2013 yılı ilk üç ayında sanayi üretim artışı aylar itibariyle düşük düzeyde seyretmektedir. Nitekim, sanayi üretim endeksi 2013 yılı Ocak ayında yüzde 2,0, Şubat ayında yüzde 4,3, Mart ayında ise yüzde 1,4 artış kaydetmiştir.

2012 yılında, genel olarak, ihracat artışı yavaşlamış ve ihracatta yüzde 13,1 artış kaydedilmiştir. İhracat artışındaki yavaşlamanın 2013 yılı ilk üç ayında daha da hızlandığı görülmektedir.

Mart ayı ihracatı yüzde 0,3 düşmüş ve 2013 yılı ilk üç aylık ihracat artışı yüzde 5,0 gibi düşük düzeyde kalmıştır. 2013 yılı ilk üç ayında Avrupa Birliği’ne yapılan ihracat artışı ise sadece yüzde 2,4 olmuştur.

İmalat sanayi üretimi ve ihracat artışındaki yavaşlamanın da etkisiyle, imalat sanayi kapasite kullanım oranı, 2013 yılının ilk dört ayının her ayında 2012 yılının aynı ayındaki kapasite kullanım oranının dahi altında kalmıştır.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı 2012 yılı Nisan ayında yüzde 74,7 iken, 2013 yılı Nisan ayında yüzde 73,6 olmuştur.

Sonuç olarak, 2012 yılında ekonominin reel kesiminde gözlenen yavaşlamanın 2013 yılında da sürdüğü ve düşük performanslı bir sürecin yaşandığı görülmektedir.

Ekonominin geneli bakımından öncü gösterge niteliğinde olan sanayi üretimi ve ihracattaki 2012 yılının geneli ve 2013 yılının ilk aylarında görülen düşük performanslı gidişatın bu şekilde devam etmesi durumunda. Ekonomik büyüme açısından problemin görüldüğü ortadadır.

Orta Vadeli Programda 2013 yılı için öngörülen yüzde 4,0 gibi orta düzeyde bir ekonomik büyümenin sağlanmasının dahi güçleşebileceği ve yine 2012 yılındaki ihracat artışının da altına düşülebileceği gerçeğine özenle dikkat edilmesi önem arz etmektedir.

Varlık barışı AKP döneminin de dışarı bir şekilde kaçırılan paralar için midir. PKK paralarının affı için midir. Yoksa 2008 yılından sonra dışarı koşan paralar için midir.

Sayıştay denetiminden tüm kontrolüne rağmen kaçmak istiyor.

Talebi frenlerseniz, üretim ve yatırıma fen yaptırırsanız, büyümeden vazgeçerseniz cari açık sorununu azaltıyor gibi görünüyorsunuz. Geçici olarak problemi durdurmuş oluyorsunuz. Zaten söylenilenlerde Türkiye’nin büyüyememe problemine yakalanmış olması diye de anlatılıyor.

Devletin borcu 2002 yılında 64,5 Milyar $, 2012 yılı sonu itibariyle 103 Milyar $’a yükselmiş. Aynı dönemde özel sektör borcu 43,1Milyar $’dan 226 Milyar $’a yükselmiştir. Toplam dış borç stoku ise 129,6 Milyar $’dan 336,9 Milyar $’a yükselmiştir. Toplam borçları dikkate aldığımızda ise 2002 yılında 221,3 Milyar $’dan 535 milyar $’a yükselmiş.

İşsizlik oranlarında bir düzelme yok. Dün açıklanan işsizlik oranları rakamları bizim daha önceki açıklamalarımızı teyit ediyor. Genç işsizlerde işsizlik oranı kentlerde % 23’e ulaşmış vaziyette.

İş bulma ümidi olmayanlar değişmiyor. Tarımda ücretli ve yevmiyeli kadınların kayıt dışılık oranı % 82,3’den yüzde 89’a yükselmiş durumda.

Değerli basın mensupları ülke gerçekten yönetilemeyen bir halde. Problemler büyüyor. AKP’nin iktidardan gitmesi tek çare gözüküyor.