CELAL ADAN

Meclis Konuşması : 13 Aralık 2011

KOSGEB bütçesi13 Aralık 2011Belge Sahibi :
 
CELAL ADANİSTANBUL Milletvekili
Detay İçin Tıklayın

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı KOSGEB olan Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresinin 2012 yılı bütçesine ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmak için huzurlarınızdayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün burada vaktimiz kısıtlı olsa da konuşacağımız konu Türk ekonomisinin belkemiği olan küçük ve orta boy işletmeler yani KOBİ’lerdir. KOBİ’ler, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın bütün ekonomilerinin belkemiğidir. Ekonomik kalkınmışlık düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelerde KOBİ’ler, gerek sayısal gerekse de istihdam yaratma gücü açısından ekonomik ve toplumsal düzenin öncü kuvvetleridir. Adalet ve Kalkınma Partisinin dilinden düşürmediği ama sadece dilinde bıraktığı demokrasinin toplumsal zemini KOBİ’lerdir. Türkiye’de toplam işletmeler içinde KOBİ’lerin payı yüzde 99,5’tur. Ülkemizdeki toplam istihdamın yüzde 70’i KOBİ kaynaklıdır. Katma değerin yüzde 38’ini KOBİ’lerimiz üretmektedir. Dolayısıyla Türk ekonomisi, bir KOBİ ekonomisi demek yanlış olmayacaktır.

Dikkatinize sunduğum bu rakamlar Avrupa ülkelerinin ortalamalarına yakındır ancak gelişmiş ülkelerde KOBİ’ler ihracatın yüzde 35-40’ını karşılarken Türk KOBİ’lerin ihracattaki payı 13-16 ağırlığındadır. KOBİ’ler, sadece ekonomik hayatta değil, aynı zamanda sosyal ve demokratik hayatta da önemli roller üstlenmektedir. KOBİ’ler Türkiye’de geniş bir alana yayıldıkları için bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi, mülkiyetin geniş bir tabana yayılması, istihdamı meydana getirmesi, gelir dağılımında adaletin sağlanması ve bunların devam ettirilmesiyle demokratik hayatı canlı tutmada önemli bir güçtür. Anadolu’nun en dinamik unsurları KOBİ’lerdir. KOBİ’ler Türk ekonomisinin üretim yükünü çekmektedir. Bunun yanı sıra krizlerin toplum hayatını tahripkâr biçimde etkilemesini engelleyen tampon işlevi de görmektedir. Bununla birlikte KOBİ’ler 2007’den bu yana kademeli olarak derinleşen krizin etkisiyle âdeta bir çöküş sürecine girmiştir. KOBİ’ler mutsuz ve borçludurlar. Türkiye’nin gerçek anlamda üretici olan ve millî kimliğine hakkıyla layık KOBİ’lerde sabırlar taşmaktadır. Sesleri çıkmayan KOBİ’ler sahipsizlik duygusuna kapılma noktasındadır. Mevcut işyerlerini kendi varlıklarını satarak ayakta tutmak zorunda kalmışlardır. KOSGEB kredilerinde olduğu gibi göstermelik kredilerle birçok KOBİ oyalanmaktadır. KOSGEB bugünkü asli görevinden yani KOBİ’lerin rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek amacından uzaklaşarak finans kuruluşlarının rolünü üstlenmeye başlamış, bankaların KOBİ’lere vermiş olduğu kredilerin kredi faizlerini karşılayan bir kurum hâline gelmiştir. Bu durum Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu Bakanlığının bütçe sunuş konuşmasından kolaylıkla çıkarmak mümkündür. Sayın Bakan konuşmasında KOSGEB kredileri kendilerinden önceki yıllarda bir anlam ifade etmediğini 2002’den sonra iktidara geldikten sonra büyük miktarda krediler temin ettiklerini ancak hepimizin dikkatini çeken -bir hatibin de ifade ettiği gibi- kendileri şöyle bir şey söylüyorlar: 203 bine yakın işletme için sağladığımız kredilerle KOBİ’lerin ödemeleri gereken 1 milyar lira faizi karşıladıklarını ifade ediyor. KOSGEB’in esas olarak kredi faizi karşılayan bir kurum hâline geldiğini ifade etmekte, finansman odaklı bir yapının oluşmasına en hafif tabirle göz yummaktadır. Bu, doğru değildir. Hükûmetin iddia ettiğinin tersine, Hükûmetin oyuncağı olan TÜİK’in uydurma rakamlarının tersine Türkiye’de işsizlik azalmamakta aksine artmaktadır. İşsizliğin artmasının temel nedeni KOBİ’lerin ihmal edilmesi ve kapanmasıdır. Anadolu’da küçük sanayi siteleri, organize sanayi bölgelerinde üretim daralması ve küçülme döngüsü istihdamı da fevkalade olumsuz etkilemektedir. Çeşitli örnekleri kamuoyuna yansıyan iflas ve kapanmalar devam etmektedir. İşsizliğin artışının temeli burada aranmalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidara geldiği günden bu yana ülkeyi cari açıkla fakirleştirmiş, özelleştirmelerle millî serveti yok etmiş, iktisadi taraflarla kavga etmiş, iyi olan şeyleri kendisinden, iyi olmayanları ise geçmişin üzerine ya da yurt dışına atmıştır. Ağustos böceği gibi davranmaktadır. İçinde bulunulan ortamda halkımızın dikkatini ekonomiden başka yerlere çekmek için elinden geleni yapmaktadır ancak milletimizin bir numaralı gündemi ekonomidir.

Türk ekonomisinin dinamosu olan KOBİ’lerimizin büyümesi için KOSGEB yeterli değildir, yeterli olamaz. KOSGEB’in verdiği göstermelik destekler yerine, daha radikal, uygulanabilir destekler sağlanmalıdır ve Milliyetçi Hareket Partisinin geçmişte dile getirdiği, bugün de bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkan esnaf ve KOBİ bakanlığı kurulmalıdır.

Halk Bankası, KOBİ’lere hizmet edecek şekilde yapılandırılmalıdır. Bu bankaya, KOBİ’lere tahsis edilmek üzere düşük faizli fon sağlanmalıdır.

KOBİ’lerin toplam kredilerden aldığı pay dünya ortalamasının yarısı kadardır. Dünya ortalamasında KOBİ’lere yüzde 38 oranında kredi payı düşmektedir. Bu payın ülkemize de belli bir program dâhilinde yüzde 40’lara çıkarılması gerekmektedir.

Mevcut ARGE Yasası KOBİ’ler lehine değildir. KOBİ’lerin de yararlanabileceği yepyeni bir yasa yapılmalıdır. Mevcut yasa ve yönetmelikler emredici hüküm ve cezalar içermektedir. Bunun yerine, kamu ve KOBİ temsilcilerinin iş birliğinde çözümler üretilmelidir.

Doğru ve güvenilir sanayi envanteri çıkarılmalıdır ve sürekli güncelleştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, 1960 yılında kurulan Türk Standartları Enstitüsü, geçen elli bir yıllık süreçte ülkemizin rekabet gücüne katkıda bulunmak, özellikle ticari faaliyetlerde belli standartları gözetmek, milletimizin yaşam düzeyini yükseltmek adına çok önemli işlevler yerine getirmiş bir kurumdur. Ticaretin küreselleştiği, rekabetin sınır tanımadığı, insanların kaliteli tüketime yöneldiği bir dünyada Türk Standartları Enstitüsünün sorumluluğu çok daha büyük bir önem arz etmektedir.

Binlerce üretime kefil olan Türk Standartlar, bu ağırlığın altında ezilmektedir. Özellikle dış ticaret alanında TSE uygulamaları nedeniyle ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İthalat işlemlerinde TSE’ye tabi ürünlere ilişkin gümrükleme esnasında zaman ve maliyet yaratıcı nitelikte önemli sorunlar vardır. İthalat esnasında gümrükler tarafından TSE kontrolü için alınan numunelere ilişkin cevabi yazılar oldukça gecikmeli olarak gelmektedir. Bu gecikme ithalatçı firmalarımızın işlemlerini yavaşlatmakta ve ticari hayatın yavaşlamasına sebep olmaktadır. Diğer önemli bir sorun ise standartlara ilişkin belgelerin sürelerinin kısa olması, çoğunun ait olduğu takvim yıl içinde geçerli olmasından dolayı yaşanan bürokrasidir.

Avrupa Birliği iddiasındaki Türkiye'nin dış ticarette söz sahibi olabilmesinin yolu standartlardan geçer. Türk malının, “Made in Türkiye” damgasının dünyada saygın bir yer edinmesinin yolunun standartlardan geçtiği muhakkaktır. Bize göre asıl TSE'nin bir standarda ihtiyacı vardır.

Değerli milletvekilleri, TSE, birçok kurumda olduğu gibi, ne yazık ki AKP hükûmetlerinin elinde yozlaşmış, esas işlevini ve varlık nedenini unutmuştur. Mallarına, ürünlerine dünya ölçeğinde saygın bir standart getirmeyen bir zihniyetle Türkiye'nin ilerlemesi, gelişmesi mümkün değildir.

Sınai mülkiyetin işleyişini sağlamakla görevli tek sorumlu kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü 57'nci Hükûmet döneminde temeli atılan, 2003 yılında tamamlanan binasındaki teknik ve fiziki altyapısıyla son derece modern koşullarda çalışan bir kurumdur. Ancak, 2002 yılında iş başına gelen AKP Hükûmeti, birçok kurumda olduğu gibi burada da hızlı bir kadrolaşmaya gitmiş, tecrübeli çalışanlar görevden alınmış, yerlerine AKP yandaşı üyeler atanmıştır.

Bilim ve teknolojiye dönüşümünün bir göstergesi olan patent üretimine baktığımızda dünya sıralamasında Türkiye 80’inci sıralarda kalmaktadır. Bu gösterge resmen bilimin Türkiye'nin kalkınmasında ve gelişmesinde yer almadığının açık bir göstergesidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamaları sayesinde Türkiye'de bilim, aksesuar hâline gelmiştir. Bilimsel gelişmeye, araştırmaya, uluslararası standartlara, ARGE'ye hizmet etmesi gereken bilimsel kurumlar ne yazık ki iktidarın elinde birer yandaş deposu olmuştur. Bu kurumlar, bilimsel niteliklerini kaybederek aksesuar haline gelmiştir.

Değerli Milletvekilleri; bir ülkenin kalkınmışlığı ve gelişmişliği bilimsel yayın sayısı ile değil, bilimin teknolojiye dönüşmesi ile ölçülür. Bir ülkenin insanı, üniversiteleri ile yenilik ve patent üretebiliyor ve bunu bir fikrî mülkiyet yönetimi ile ticarette kullanabiliyorsa o ülke kalkınabilmektedir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin bilimden anladığı tek şey yenilik ve teknoloji lazım olunca parayı bastırıp teknoloji satın almaktan ibarettir. Teknoloji transferleri ile lisans ve patent satın almakla yetinen ülkelerin bir adım bile ileri gidemeyecekleri bellidir. Türkiye'yi teknoloji, askeri teçhizat ve sınai donanım konusunda başka devletlere bağımlı hâlden kurtarmanın yegane yolu, ısrarla takip edilen, doğru bir şekilde belirlenmiş araştırma politikalarıdır.

Bilimsel ve teknoloji alanında gelişmiş ülkelerin örnekleri önümüzde duruyor. Tank, uçak, helikopter, füze teknolojisi, biyoteknolojik ürünler için kapısını aşındırdığımız ülkelere bakalım. Örneğin İsrail'in yayın sayısı Türkiye'den daha geride olduğu hâlde patent üretiminde Türkiye'den 50 kat daha ileride bulunmaktadır. Nüfusu Türkiye'nin onda 1’i olan İsrail, teknoloji üretebiliyor, gücünü bilimden alıyor. İsrail'in yapabildiğini biz neden yapamıyoruz?

Değerli Milletvekilleri; Türk Akreditasyon Kurumu, Türkiye'nin hem ulusal hem uluslararası platformda ürettiği malları denetleyen, ürünlerin belli bir standarda getirilmesini amaçlayan çok önemli bir kurumdur. İthalatın ve ihracatımızın belli bir kalitede sürdürülmesini sağlarken, Türk malının da dünya piyasalarında saygınlığını artırmaktadır ancak diğer birçok kurum gibi buraya da hak ettiği önem ve değer verilmemektedir.

Bugün, burada bütçelerini konuştuğumuz kurumların tümü, Türkiye'nin millî ve küresel ölçekte üretim kabiliyetinin artırılması için vardır ancak gelin görün ki göz bebeğimiz bu kurumlar, AKP İktidarının elinde işlevsiz ve etkisizdirler.

Küresel pazarda kendi standartlarıyla, kendi patentleriyle yer alamayan ülkelerin rekabet etmeleri de mümkün değildir. Bir ülke düşünün ki çalışabilir nüfusunun beşte 1’i işsiz, böyle bir ülkeninküresel pazarda ve acımasız rekabet piyasasında yükselebilmesi mümkün olabilir mi?

Değerli milletvekilleri, bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk ekonomisinin temel direkleri olan kurumların sorunlarının takipçisi olmaya devam edeceğiz. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetini de bir an önce ekonomiyi faizden, dövizden, borsadan ibaret bir alan olarak görmekten vazgeçmeye davet ediyoruz.

Türk ekonomisiyle ilgili konuşacak çok şey var aslında. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bütçe görüşmeleri boyunca eleştirilerimizi ve çözüm önerilerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Bu bütçeye “Hayır” diyeceğiz çünkü, başta da belirttiğim gibi, kefili AKP olan bir bütçeye, yanlış politikaların odağı hâline gelmiş bir iktidar anlayışına biz kefil değiliz.

Bugün buraya gelmeden evvel İstanbul Esnaf Birliğinden bir heyet beni ziyaret etti. Gerçi bakanların çalışma alanları çok farklı olmasına rağmen bana 2 bakanımızın da bulunduğu bu ortamda kendileriyle ilgili hayati konu taşıyan birkaç konuyu dile getirmemi söylediler. Onları da dile getirerek sözlerime son vereceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Usul Kanunu’nun 176’ncı maddesindeki “1’inci sınıf tüccar, 2’nci sınıf tüccar” ayrımına “esnaf ve sanatkâr” diye bir derecelendirme daha eklenmelidir. Çünkü mevcut haliyle esnaf ve sanatkârlar vergisel ve diğer mali yükümlülüklerde ikinci sınıf tüccar olarak değerlendirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Adan, çok teşekkür ediyoruz, süreniz doldu.

CELAL ADAN (Devamla) – Ben bunu size, kendinize vereyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

CELAL ADAN Tarafından Yapılan Meclis Konuşmaları

Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

Sözleşmelerin tam anlamıyla yasal koruma altında olmadığı ülkelerde müteşebbis yetişmez, insanlar girişim yapmaktan, iş kurmaktan, riske girmekten çekinirler26 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız

Dört bine yakın imar değişikliğinin İstanbul’da yarattığı bir dengesizlik söz konusudur

Bir dönem, bir ucu Danimarka’da, bir ucu İran’da büyük imparatorluk kurmuş olan biz, büyük milletimizin çocukları olarak biliyoruz ki o büyük imparatorluğu çökerten en önemli faktörlerden bir tanesi de yolsuzluklar idi

17 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız
KOSGEB bütçesi

AKP iktidara geldiği günden bu yana ülkeyi cari açıkla fakirleştirmiş, özelleştirmelerle millî serveti yok etmiş, iktisadi taraflarla kavga etmiş, iyi olan şeyleri kendisinden, iyi olmayanları ise geçmişin üzerine ya da yurt dışına atmıştır

13 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız