CELAL ADAN

Meclis Konuşması : 26 Ocak 2012

Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı26 Ocak 2012Belge Sahibi :
 
CELAL ADANİSTANBUL Milletvekili
Detay İçin Tıklayın

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5941 sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ancak esas konuya geçmeden evvel, Fransa’da cereyan eden gelişmelerle ilgili izin verirseniz küçük bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bu olay, nereden bakarsanız bakın, sadece bir başka ülkenin hâlihazırdaki yönetiminin Türkiye’ye karşı provokatif bir girişimi olarak görülemez, kabul edilemez. Fransa Meclisinin ve Senatosunun bu kabul edilemez girişiminin arkasında, Türk milletinin varlığına dönük bir kötü niyet vardır. Türkiye'nin itibarının arttığını söyleyen Hükûmetin, Fransa’nın bu soysuz girişimini boşa çıkaracak tedbirler almasını tüm Türkiye gibi biz de beklemekteyiz. Hiç kimse, hiçbir devlet tarihî gerçekleri ters yüz ederek Türkiye'nin onuruyla oynayamaz. Bu girişim sahiplerinin mutlaka ödemeleri gereken bir bedel olmalıdır.

Ayrıca bir hususun üzerinde de önemle durulmalıdır: İnsanlık tarihinde düşünce ve ifade özgürlüğünün lider ülkesi olduğu iddia edilen bir ülkenin bu konuda düştüğü şu durum bütün demokratik dünya tarafından telin edilmelidir. Türkiye, bu açıdan da Fransa’nın ve bu ülkenin dar görüşlü yöneticilerinin peşinde olmalıdır.

Ayrıca bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Sokaklarda Ermeni kimliğine bürünüp nara atanlar Fransa’nın bu ahlak dışı girişimine karşı en ufak bir tepki göstermemişlerdir. Bu olay Türkiye’de millî düşünmenin ve milliyetçiliğin ne denli zaruri ve koruyucu bir önemi olduğunu da ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, en baştan altını çizerek belirtmek isterim ki bu kanun ticari hayatımız açısından son derece önemli bir kanundur. Ticaretin en önemli ödeme araçlarından biri olan çeklerin kullanımını düzenleyen bu kanun tasarısı, her şeyden önce tarafların haklarını adil bir biçimde korumalı ve düzenlemelidir, ancak hazırlanan tasarı, alacaklı ile borçlu arasında yani çekin tarafları arasında eşit memnuniyeti, güveni tesis etmekten son derece uzaktır. Ticari hayata yönelik kanun yaparken, yeni bir düzenlemeye giderken çok daha dikkatli olunmalıydı; çek kanunu yapılırken piyasadaki vadeli satışlarda güven olgusunu yeniden tesis edecek, piyasanın vadeli yapısının devamını güven üzerine inşa edecek, piyasa ahlakı üzerinde en önemli tehdit olan ödemeden kaçınmaları en aza indirecek bir bakış açısı benimsenmeliydi. Adalet ve Kalkınma Partisinin Hükûmeti, her zamanki gibi sivil toplumu, ilgili kurumları, ticaret erbabını ve muhalefeti dinlemeden, onların hassasiyetlerini dikkate almadan, kendi bildiği gibi bir kanun tasarısını daha Meclisin gündemine getirmiştir, “Ben yaptım, oldu.” mantığı bu kanunla bir kez daha kendini göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, hazırlanan, bugün önümüze getirilen tasarıyı incelediğimiz zaman iktisadi hayatı ve ticari alışverişi olumsuz etkileyecek birçok yanlış görmekteyiz. Çek demek itibar demektir ancak bu kanunla artık hemen her ticaret erbabının kullandığı çekler, ticari itibarı yüksek, güvenli bir ödeme aracı olmaktan çıkmaktadır. Eğer bu kanun kabul edilirse çeklerin herhangi bir ödeme senedinden hiçbir farkı olmayacaktır. Hepsinden önemlisi, ticaretin olmazsa olmazı “güven” hususu sorgulanır hâle gelecektir. Güven faktörünün eksik olduğu, birbiriyle ticaret yapan insanların güvensizlik girdabına düştüğü, itibarların sorgulanmaya başlandığı bir iklimden hiç kimse kazançlı çıkamaz.

Bir kişiye veya bir kuruma olan güven, o kişinin veya kurumun taahhütlerini tam ve zamanında yerine getirmesiyle oluşur. Verilen sözlerin, yerine getirilen taahhütlerin sayısı ne kadar çoksa, bu taahhütler ne kadar uzun zamandan bu yana yerine getiriliyorsa oluşan güven de o kadar büyük olur.

Güvenin toplumsal ve ekonomik hayatta oynadığı en önemli rol, insanlar arasında istikrarlı bir iletişim ve yapı kurması, belirsizliği azaltmasıdır. Güvenin yaygın olduğu bir ticaret ortamında maliyetler azalır, sermayenin daha geniş bir alanda kullanımı mümkün hâle gelir. Oysa bu kanun, üretimin ve tüketimin bütün aşamalarını kökünden etkileyecek, karşılıklı güven eksikliğini de beraberinde getirecektir.

Mevcut hâliyle uygulanan hapis cezası, hoşumuza gitsin veya gitmesin, belli bir yaptırım anlamı taşımaktadır. Biz, elbette, hiç kimsenin hapse girmesini, ticari itibarının zedelenmesini asla istemeyiz fakat makul bir caydırıcılığın da kanunlarla tesis edilmesi mutlak surette gereklidir.

5941 sayılı Çek Kanunu’nda öngörülen düzenlemeye göre, karşılıksız çek borcundan dolayı hapis cezası kaldırılmaktadır. Resmî rakamlara göre, 250 bin Yargıtayda, 350 bin ilk derece mahkemelerde olmak üzere 600 bin çek dosyası hâlihazırda yargının önünde beklemektedir. 2012 Ocak ayı itibarıyla, piyasada yaklaşık 600 bin karşılıksız çek dolanmaktadır. Dolayısıyla, bu kanun, borçluyu ödüllendirmekte, alacaklıyı ise mağdur etmektedir.

Nakit paradan sonra piyasada en güvenilir ödeme aracı olan çek, bu tasarıyla birlikte sıradan bir ödeme senedinden farksız hâle gelecektir. Malının ve hizmetinin bedelini vadeli çekle alanlar bundan böyle çeki, güvenli, itibarlı bir araç olarak kabul etmek tereddüdü yaşayacaklardır.

Dolayısıyla, vadeli satış yapan alacaklılar, ister istemez banka teminat mektubu, gayrimenkul teminatı gibi güçlü teminat arayışına gireceklerdir. Güçlü teminat gösteremeyenlerin işleri kötüye gidecektir. Bu olumsuz durum, kısır döngü gibi piyasayı etkileyecek ve ticaret hacmini daraltacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun gerekçesini ve mantığını “Mahkemelerde iş yükünün azaltılması” şeklinde izah edenler çok büyük bir hata ederler çünkü bu kanun, mahkemelerin iş yükünü azaltmak bir yana daha da arttıracaktır, piyasadaki kötü niyetlilerin sayısı daha da artacaktır. Ayrıca, mahkemelerin iş yükü eğer yeni mağdurlar yaratma pahasına azalacaksa hiç azalmasın daha iyi.

Türk ekonomisi vadelerle, sözleşmelerle, çeklerle dönmektedir. Yaptırımları ortadan kaldırmakla, örtülü aflar icat etmekle var olan güvensizliği daha da arttırırsınız. Bu kanun eğer bu şekilde kabul edilirse hiçbir esnaf, iş adamı, üretici, haklı olarak çek karşılığı iş yapmak istemez. Bunun sonucunda ekonomide yapısal bozukluk baş gösterir. Zaten diken üstünde yürüyen ekonomi daha da olumsuz şartlarla karşı karşıya kalır.

Ayrıca, sakın hiç kimse “Bu kanun bir Avrupa Birliği kriteri.” falan diye giydirmeye çalışmasın çünkü Türkiye'nin piyasa şartları, Türk toplumunun kültür yapısı Avrupa Birliğinin şartlarıyla aynı değildir.

Değerli milletvekilleri, ekonominin içinde olan hatta Hükûmete yakın olan sivil toplum kuruluşları bu kanuna ciddi ve haklı eleştiriler getirmektedir. İki taraftan birini memnun, diğerini mağdur eden bir kanun paketi adaletli değildir.

“Sattığımız malın ve hizmetin bedelini eksiksiz ve zamanında almak istiyoruz.” diyorlar. “Hapis cezasının kaldırılması alacaklı için büyük bir tehdittir. Alacaklının suçu ne?” diyorlar. “Devlet bizim adımıza bizim alacaklarımızı affedebilir mi?” diyorlar.

Şimdi, soruyorum sizlere: Bu kadar insan, bu kadar kurum haksız mı? Bu kanunu hazırlarken hadi muhalefete sormuyorsunuz ama ticaret hayatının içinde olanlara niye danışmıyorsunuz? Niye her şeyi oldubittiye getiriyorsunuz? Eğer bu kanun bu hâliyle çıkarsa alacaklı ile borçlu arasında olacak olan şudur: Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, kül oldu.

Değerli milletvekilleri, bu noktada bizlere düşen görev herkes için güvenli ve istikrarlı hukuksal bir altyapı kurmaktır. Sözleşmelerin tam anlamıyla yasal koruma altında olmadığı ülkelerde müteşebbis yetişmez, insanlar girişim yapmaktan, iş kurmaktan, riske girmekten çekinirler. Oysa siyasi iradenin görevi, girişimcinin önündeki bütün engelleri kaldırmaktır, girişimi özendirmektir, girişimciyi ve iş yapmak isteyeni teşvik etmektir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun özellikle küçük esnafı perişan edecektir. Nakit para sıkıntısı yaşayan, borçlarını vadeli çeklerle çevirmeye çalışan, ancak kazandıktan sonra borcunu ödeyebilen esnafın hâli ortadadır. Zaten borcunu ödemeyen esnafı bu çek kanunuyla daha da perişan etmenin izah edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Bu kanunla nakit parası olan kendini kurtaracak olmayan ise faizcinin, dolandırıcının insafına terk edilecektir. Küçük balıklar büyük balıkların iştahını daha da kabartacaktır. Devlet, kendi vatandaşının, kendi iş adamının, kendi esnafının, üreticisinin, girişimcisinin önüne engeller koymamalıdır; aksine, üretmek isteyen, iş kurmak isteyen herkesin mali ve hukuki olarak önü açılmalıdır. Ne yazık ki ülkemizdeki mali ve hukuki sistem insanlarımızın kendi kaderlerini belirlemeleri için giriştikleri çabada onları yalnız bırakmaktadır. Sistemimiz iş yapmamayı, başkasının eline bakmayı, sadakaya muhtaç olmayı özendirmektedir. Borçluyu koruyup alacaklıyı kendi kaderiyle baş başa bırakmak zaten kıt olan girişimci kaynağımızı daha da kurutacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde girişimci kolay yetişmemektedir. “Beyin göçü” dediğimiz şey aslında girişimci göçünden başka bir şey değildir. Ülkeler birbirlerinden girişimci, yatırımcı çalmaya çalışmaktadırlar. Bir ülkede toprak var diye, sermaye var diye kalkınma olmaz, bir ülkede girişimci varsa kalkınma olur. Dolayısıyla Türkiye’de uygulanacak ekonomi politikasının, maliye politikalarının temel hedefi girişimci yaratmak olmalıdır. Fakat gelin görün ki AKP Hükûmeti bırakın girişimci yaratmayı mevcudun önüne engeller koymak, girişimciyi bıktırmak için uğraşmaktadır. Bugün konuştuğumuz çek yasası emin olunuz ki Türkiye’de iş yapmak, para kazanmak isteyen herkesi derinden vuracaktır.

Değerli milletvekilleri, kasım ayı dış ticaret rakamlarına göre on bir aylık ithalatımız 220 milyar dolar, ihracatımız 122 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Dış ticaret açığı 90 milyarı aşmıştır. İhracatımız ithalat harcamasının sadece yüzde 55’ini karşılayabilmektedir oysa ihracatın ithalatı karşılama oranı 2002 yılından 2009 yılına kadar yüzde 61’le yüzde 72 arasında değişmiştir. 2010 yılında bu rakam yüzde 61, 2011 yılında ise yüzde 55 olmuştur. Dış dengesizlik ise ekonomideki büyümeyi kırılgan yapmaktadır. Ne yazık ki AKP hükûmetleri döneminde bu sorunu ortadan kaldıracak hiçbir yapısal reform gerçekleşmemiştir. 2011 yılının Ekim ayı itibarıyla on iki aylık cari açığımız 78 milyar dolar olmuştur. İthalatta, dış ticaret açığında, cari açıkta hem dünya hem Türkiye rekoru kırılmıştır. Her 100 dolarlık ihracat için 82 dolarlık ithal malı girdi kullanıldığı ekonomi yönetimince açıklanmıştır. Bu durumda en acil alınması gereken tedbir ithalatın azaltılması, cari açığın düşürülmesidir.

Ocak-Kasım 2011 döneminde en çok ihracat ve ithalatın yapıldığı sektörlerden olan motorlu taşıt araçları ihracatı 14,3 milyar dolar, ithalatı 15,5 milyar dolar; kazanlar ve makinelerde ihracat 10,4 milyar dolar, ithalat 24,7 milyar dolar; demir-çelik ürünlerinde ihracat 10,1 milyar dolar, ithalat 18,6 milyar dolar olmuştur.

Değerli milletvekilleri, döviz geliri elde etmek için ne kadar döviz kullanıldığınız önemlidir. Bizim ekonomimizde ihracatın dövize bağımlı olması, üretimde ithal girdileri kullanılması sonucu ihracat arttıkça ithalatı da arttırmaktadır. Dış kaynak girişi ve kredi artışıyla ivmelenen iç talep ve sonucunda oluşan yüksek cari açığa dayanan büyüme modelinden ne yazık ki vazgeçilememiştir. Dolayısıyla ülkemiz ekonomisi büyümesi yurt dışı sermaye hareketlerine duyarlı hâle gelmiştir.

Hükûmetin övündüğü mali performans ise, esasında bu kırılgan büyüme modelinin sonucudur. Cari işlemler açığının arttığı dönemlerde tüketim vergileri artarak bütçe açığını azaltırken, tersi bir gelişmenin yaşanması durumunda bütçe açığı ve kamu borç yükü artış göstermektedir.

AKP İktidarı ne yazık ki sekiz yılı aşan sürede bütçenin bu konjonktür duyarlılığını azaltacak mali reformları hayata geçirememiştir. AKP’nin Hükûmet Programı’nda belirttiği ekonomi politikasının temelinde istihdam dostu büyüme vurgusu öne çıkmakla birlikte, iktidarları boyunca uyguladıkları politikalar programda belirttikleri politikalardan ayrılmaktadır. İthalata bağımlı ihracat odaklı büyüme performansı istihdam dostu olmaktan uzaktır. Nitekim, iktidarları boyunca ortalama büyüme hızı geçmiş yıllar ortalamasının üzerinde gerçekleşmemiş, tek başına iktidar olmanın gerektirdiği büyüme hızında istikrar sağlanamamıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomik olarak çok büyük darboğazdan geçmeye çalıştığı aşikârdır. Bu sıkıntıları maddeler hâlinde sıralayacak olursak;

Cumhuriyet tarihi boyunca sadece üretemediklerini zorunlu olarak ithal eden Türkiye AKP İktidarı döneminde ürettiği üretmediği her şeyi ithal ederek üretim yapısını bütün sektörlerde bozmuştur.

Türkiye ekonomisi üretimden kopmuş, üretmeyen, borçla tüketen bir hâle dönüştülmüştür.

Kuru fasulyeden mercimeğe, tütünden sanayi ara malına, enerjiden ete ve canlı hayvana kadar her şeyi ithal eder hâle gelmiştir.

Hükûmetin fiyat ve kalite üstünlüğüne dayalı, üretime ve ihracata dayalı ekonomi politikalarını nasıl bir plan çerçevesinde devreye sokacağını açıklaması gerekmektedir.

Bunun için, önce tarımdan sanayiye, ticaretten hizmetlere bütün sektörlerdeki üretim kaybını telafi etmeye, ardından yüksek katma değere sahip alanları öne çıkarmaya ihtiyaç vardır.

Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde “Üretim esaslı ekonomi politikaları” ifadesiyle vurguladığı “üreten ekonomi” diye veciz hâle getirdiği ekonomi anlayışının hâkim kılınması gerekmektedir.

Hem 2012’nin zor geçeceğini ilan edip hem de hiçbir şey yapmamak ekonomideki güvensizliği, güven bunalımına dönüştürecektir.

Bilindiği üzere Türkiye ekonomisi 2002 yılından sonra 57’nci Hükûmet döneminde alınan tedbirlerin, tayin edilen hedeflerin izdüşümünde bir süre olumlu performans sergilemiştir ancak 2008 yılında fitili ateşlenen ekonomik kriz Hükûmetin tembelliğini, kifayetsizliğini ve savurganlığını tescil etmiş, milletimizi büyük bir işsizlik ve yoksulluk vurgunuyla muhatap kılmıştır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin sıklıkla müracaat ettiği “Bu kriz bizim krizimiz değil.” sözlerinin bir esprisi, manası da bulunmamaktadır. Netice itibariyle güçlü ve dayanıklı bir ekonominin çevresindeki olumsuzluklardan hemen etkilenmesi, kendi bünyesiyle ilgili kronik sorunlara bir vesileyle anında teslim olması çok kolay değildir. Küresel ekonomik sürecin ümit verici olduğu bir dönemde bundan ziyadesiyle istifade eden Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinin, işler sarpa sarınca acilen izaha girişmesi, suçu başka ülkelere yüklemesi, her şeyden önce milletimizin aklıyla, basiretiyle alay etmektir.

AKP Hükûmeti dokuz yıldır ekonomide taş üstüne taş koymamış, geçmişin mirasını hoyratça tüketmiş, sıcak para ve ithalata dayalı geçici ekonomik iyileşmeyi bir mucize gibi sunma kurnazlığına her fırsatta başvurmuş, böylelikle günü kurtarmanın kolaycılığına teslim olmuştur. “Madem kriz başkalarında var, o hâlde bir şey yapamayız.” diyerek ekonomik acziyeti ve tükenmişliği dillendirmiş ve bunu bir maharetmiş gibi takdim etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, imalat sanayimiz büyük oranda ithalatla ayakta durmakta, ihracatımız da bir o kadar ithalatla nefes almaktadır. Kazandığımızdan daha çok sarf ettiğimizden dolayı sürekli açık veren, iki yakası bir araya gelmeyen bir ülke görünümünden de kurtulamamaktayız. Cari açık demek olan bu manzaranın Türkiye ekonomisini çıkmaza sürüklediği, yabancı paraya mecbur ettiği vediken üstünde tuttuğu aşikârdır. Büyüme oranı gerilerken işsizlik oranı nasıl ve bizim bilmediğimiz hangi değerli politika uygulamalarıyla düşecektir? Döviz gelirlerinin azaldığı, finansman problemlerinin zirve yaptığı bir ortamda cari açık ekonominin tüm bariyerlerini yıkacak, milletimizi açlıkla, işsizlikle, çaresizlikle baş başa bırakacaktır. Cari açık AKP’yi içten içe korkutmuş ve vergi zamlarıyla kendince ön almaya sevk etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim sistemin özünü bozacak, iş ahlakının dengesini bozacak düzenlemelerin yanında olmamız mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlardan dolayı çek mağduru olan, hapishanelerde bulunan vatandaşlarımızın şartlarının iyileştirilmesi Hükûmetin boynunun borcudur.

Bugün, İstanbul’da aşağı yukarı üç yüz seksen bin iş yeri çeki bir itibar evrakı olarak kullanmaktadır. Çeki itibarsızlaştırırsanız piyasayı altüst edersiniz ve inanıyorum ki bunun çok da ağır bedelini ödersiniz.

Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

CELAL ADAN Tarafından Yapılan Meclis Konuşmaları

Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

Sözleşmelerin tam anlamıyla yasal koruma altında olmadığı ülkelerde müteşebbis yetişmez, insanlar girişim yapmaktan, iş kurmaktan, riske girmekten çekinirler26 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız

Dört bine yakın imar değişikliğinin İstanbul’da yarattığı bir dengesizlik söz konusudur

Bir dönem, bir ucu Danimarka’da, bir ucu İran’da büyük imparatorluk kurmuş olan biz, büyük milletimizin çocukları olarak biliyoruz ki o büyük imparatorluğu çökerten en önemli faktörlerden bir tanesi de yolsuzluklar idi

17 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız
KOSGEB bütçesi

AKP iktidara geldiği günden bu yana ülkeyi cari açıkla fakirleştirmiş, özelleştirmelerle millî serveti yok etmiş, iktisadi taraflarla kavga etmiş, iyi olan şeyleri kendisinden, iyi olmayanları ise geçmişin üzerine ya da yurt dışına atmıştır

13 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız