SADİR DURMAZ

Meclis Konuşması : 15 Aralık 2011

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi15 Aralık 2011Belge Sahibi :
 
SADİR DURMAZ Milletvekili
Detay İçin Tıklayın

Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

4 Temmuz 2011 tarih ve 27984 sayılı mükerrer Resmî Gazetede yayımlanan 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle eski Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulmuştur. 8 Haziran 2011 tarihinde 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Bayındırlık Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığıyla birleştirilmiş, aradan yirmi gün geçtikten sonra 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle tekrar ayrılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulmuştur. Bu da yetmemiş bu düzenlemeden yaklaşık kırk beş gün sonra aynı konuda 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. Bu durum Meclis iradesi baypas edilerek yapılan düzenlemenin ne kadar hazırlıksız ve çalakalem yapıldığına, tabiri caizse merdiven altı bir çalışmanın ürünü olduğuna en önemli kanıttır. Bakanlığın görev ve yetkilerini düzenleyen 648 sayılı Kararname’ye bir bütün olarak bakıldığında Kararname’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının aslen yerel yönetimlere ait olan plan yapma, yaptırma, onaylama yetkilerinin yanı sıra proje onayı, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi verilmesi gibi görev ve yetkilere parsel ölçeğinde ve ayrıcalıklı biçimde dilediğince el koyma yetkisini tanımladığı görülmektedir. Bu yanıyla 648 sayılı Kararname Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve ülkemizde kent planlama konusunda bugüne kadar genel kabul görmüş tüm ilkelere aykırıdır.

Yine Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin (ç) bendinde yapılan düzenlemeyle, mülkiyeti kamuya ait araziler üzerinde yapılacak her tür yapıya ilişkin her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını ve değişikliklerini, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak ve iki ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması hâlinde resen ruhsat ve yapı kullanma izni verme yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmiştir.

Bu düzenleme, bir yandan yerel yönetimlerin yetkilerine ayrımsız ve dilediğince el konulması anlamına gelirken, diğer yandan kentlerin plan bütünlüğünden ayrışık biçimde parsel ölçeğinde plan kararı üretilmesi ve yapılaşma kararı verilmesi, kentlerin planlarında var olan dengenin ve bütünlüğün bozulması anlamına gelecektir. Kamu mülklerine yönelik ayrımcılık getiren bu düzenleme, Anayasa’nın eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine, kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı nitelikler taşımaktadır.

644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesine eklenen yeni (h) bendi, özel sektörün kamuya ait taşınmazları üzerinde yapacakları yatırımlara ait yapılara ilişkin ilgili belediyece onaylanmayan harita, her ölçekte plan, parselasyon planlarını yapmak, onaylamak yetkisi Bakanlığa verilmiştir. İlgili belediyece, yatırımcının başvurusu üzerine üç ay içerisinde söz konusu işlerin yapılması, aksi takdirde bu yetkinin de Bakanlığa geçeceği belirtilmiştir.

Sayılan işlemlerin hazırlanışına ait kanuni süreçlerin üç aydan fazla süreceği göz ardı edilmiştir. Örneğin, çevre düzeni planı, nazım uygulama imar planları belediye meclisinde en az iki kere görüşülecek, komisyonda tartışılacak, 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca otuz gün askıda kalacak, itiraz olursa değerlendirilecek, hele bir de büyükşehir ilçe belediyesine ait bir plan ise söz konusu olan, aynı usullerde bir de büyükşehir belediye meclisince görüşülecektir. Bu da neresinden bakarsanız bakın dört ila sekiz aylık bir süreye tekabül etmektedir. Yani bu tam bir Deli Dumrul yasası, “Nasılsa bu süreyi tamamlayamayacak, bu süreç işletildiğinde biz bu plana el koyacağız.” demektir bu.

Ayrıca, bu yatırım yapılarına ait ruhsat ve yapı kullanma izinleri de üç aylık süre içerisinde ilgili belediyece verilmediği takdirde Bakanlık tarafından verilecektir. Bu durum, yatırımlara ait yapıların büyüklüğü göz önüne alındığında belediyeleri ciddi anlamda harç ve diğer gelirlerden mahrum bırakacak niteliktedir. Yapılan bu düzenleme ülke genelinde tüm parsellerde ayrıcalıklı plan onama ve ruhsat verme yetkisi getirmektedir.

Yine, Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesine eklenen (e) ve (h) bentleri ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73’üncü maddesiyle belediyelere verilen kentsel dönüşüm ve iyileştirme çalışmalarına dair yetki Bakanlığa da verilmiş, çifte yetkilendirme ile belediyelerin yetki alanları daraltılmıştır. Böylece 5393 sayılı Belediye Kanunu’ndan gelen harçlar ve benzeri gelirlerden belediyeler mahrum kalacağından hem hizmet hem de gelir kaybına uğrayacaktır.

Yukarıda izaha çalıştığımız değişikliklerin tamamı, hükûmet programının aksine, zaten finansman sıkıntısı çeken belediyelerin gelirlerinde ciddi bir düşüşe yol açacakken AKP’li yetkililerin her fırsatta belediye gelirlerini artırdıklarını söylemelerinin de hiçbir değeri ve anlamı kalmayacaktır.

AKP Hükûmeti kanun hükmünde kararnameyle belediyelerin yetkilerini gasp etmiştir. Bir yandan belediyelerin denetimini hukukilik denetimiyle sınırlandıran AKP, bu kararnameyle İçişleri Bakanlığının zaten sınırlandırılmış olan denetimine Çevre ve Şehircilik Bakanlığını da ortak etmiştir. Bu durumda geriye sadece belediyelerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlanması kalmıştır.

648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile köylerde yapılacak okul, cami ve benzeri kamusal yapıların imar planı yapılmaksızın yapılabilmelerinin önü açılmış, köylerdeki yapılaşmalarda proje ve yapı ruhsatı aranması koşulu kaldırılmış, köyler yapı denetim sistemi dışında bırakılmıştır. Yapılan bu düzenleme, köylerde yaşayan halkın can güvenliğinin tümüyle gözden çıkarıldığını, okula, eğitime koşan çocuklarımızın, camide ibadet eden vatandaşlarımızın, Allah korusun, toplu ölümüne davetiye çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yerleşme ve yapılaşmaları düzenlemek ve denetlemek amacıyla birçok yasa ve yönetmelik çıkarılmasına rağmen yerleşme ve yapılaşmaların iyi denetlenmediği acı bir gerçektir. Bu durumu ağır sosyal ve ekonomik faturalar ödeyerek hemen her depremden sonra gözlemlemekteyiz.

17 Ağustos İzmit Körfezi ve 12 Kasım Düzce depremlerinin akabinde yaşanan çok ciddi can ve mal kayıpları sonucunda somut adımlar atılması gereği anlaşılmış, Yapı Denetimi Kanunu ve uygulama yönetmelikleri hazırlanmıştır. Mevcut yasal düzenlemeler yapım işleminin denetimini “Fennî mesul.” adı verilen serbest mühendis ve mimarlara bırakmış olup yapı denetim firmaları işveren konumundaki müteahhidi denetlemektedirler. Yapı denetim firmalarının serbest piyasadan iş alma kaygısı taşımaları, yapılan denetimin kalitesini tartışmalı hâle getirmektedir. Müteahhit, bir sonraki işinde denetim açısından taviz alabildiği yapı denetimi firmasını tercih etmektedir. Uygulamada yaşanan sıkıntılarla eksiklikleri ortaya çıkan yapı denetim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi ve ihtiyaca cevap verecek şekilde revize edilmesi gerçeği de gözler önündedir.

1999 depreminden sonra, muhtemel depremlere dayanıklı yapılar inşa edilmesi ve deprem sonrasında yaraların çabucak sarılarak bir an önce toparlanmaya kaynak teşkil etmesi amacıyla vatandaşlarımızdan deprem vergisi toplanmasına karar verilmiştir. Bu deprem vergisi hâlen yürürlüktedir. AKP hükûmetlerinin eski Maliye Bakanı Sayın Unakıtan “Bu deprem vergileri ile IMF’ye olan borçları ödedik.” derken Sayın Bakan Şimşek ise yol ve hastane yaptıklarını açıklamışlardır. Yüzde 96’sı deprem kuşağında yer alan ülkemizde deprem için toplanan paralar anlaşılan o ki deprem dışında her şeye harcanmış.

Değerli milletvekilleri, 23 Ekim 2011 tarihinde Van ilimizde gerçekleşen deprem ülke olarak hepimizi derinden üzmüştür. Van ilimizde meydana gelen depremde de görülmüştür ki alınması gereken önlemlerin alınmaması yani insan eliyle yapılan hatalar nedeniyle doğa olayı bir afete dönüşmüştür. Bugün de hâlâ depremin yaraları tam olarak sarılabilmiş değil. Bugün yaptığım telefon görüşmelerinden de aldığım bilgiler Van’da kalanın bir pişman, Van’dan ayrılanın ise bin pişman olduğu yönündedir. Hâlen iş, aş ve barınma sorunları yoğun bir şekilde hissedilmektedir.

Değerli milletvekilleri, deprem konusuna girmişken üzüldüğüm bir gelişmeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, geçtiğimiz günlerde Van depreminde sorumluluğunun tespiti amacıyla kendisi hakkında verilen gensoruya ilişkin konuşmasında yaptırdıkları bir araştırmada vatandaşların yüzde 75’inin depremin ardından yapılan çalışmaları başarılı bulduklarını ifadeyle “Muhalefet bilmiyor ama millet biliyor.” demiştir. Üstelik Sayın Başbakanın “Çadır konusunda başarısız olduk.” şeklindeki samimi itirafların rağmen başarılarını başka illerde yapılan anketlerle açıklamıştır. Keşke Sayın Bakan, coplattığı, biber gazı sıktırdığı Vanlı kardeşlerimizle bir anket çalışması yaptırsaydı da sonucunu hepimiz takdir etseydik. Anlaşılıyor ki Sayın Atalay’ın çadır deyince aklı karışıyor. Başarılı olduğu bir çadır uygulaması var ama bu Vanlı depremzedelerin çadırları değil Habur’da “Pişman değilim.” diyen teröristler için kurdurduğu çadırlardır. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yıllar çok çabuk geçti. Deprem konusunda hiçbir şey yapmadı bu Hükûmet. Doğru dürüst çadır stoku bile yok. İlk defa çadır kuyruğunda insanlar coplandı, biber gazı sıkıldı, çadırlar yağmalandı. Üstelik ülkenin her tarafından gelen yardımlar da maalesef yaktırıldı. Sayın Bakan, siz bırakın kalıcı konutu, daha konteyner yetiştiremediniz, onu da bırakın, kışlık çadır  yetiştiremediniz. İnsanlarımız yazlık çadırlarda ya donuyor ya da yanarak ölüyor. Kısacası, siz krizi yönetmek bir yana varlığınızla ve yanlış kararlarınızla bizatihi krizin sebebi oldunuz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın sorumluluk alanında olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde neler oluyor diye baktığımızda, teşkilatın görevleri hakkında çıkarılan 6083 sayılı Kanun’la personel arasında ayrımcılığa ve özlük haklarında kayıplara neden olunduğu görülmektedir.

Yıllarca önemli hizmetlerde bulunmuş tecrübeli şube müdürlüğü, mühendislik ve şeflik kadroları iptal edilmiş, merkez teşkilatında çalışan teknisyenlerin tamamı sürgün edilmiştir. Yüz altmış dört yıllık tecrübesi ve birikimiyle stratejik önemde olan bu kurumda, kadastro hizmetlerinin lisanslı ölçme bürolarına devredilmesi suretiyle hizmetin piyasalaştırılması, bu alanda da yeni yandaş zenginlerin türetilmek istendiği endişesini beraberinde getirmiştir. Örneğin kamuda bir aplikasyon işlemi 193 lira iken, bu işlem lisanslı ölçme bürolarında 395 liraya yapılmaktadır.

Ayrıca, teşkilatın önemli hizmetlerinden birisi olan harita üretimi birimindeki vardiya sistemi kaldırılmış, bu işi yapan kıymetlendirme teknisyenleri sürgün edilmek suretiyle, bu işler yandaş müteahhitlere verilerek kamu kaynaklarının peşkeş çekildiğine dair endişeler artmıştır. Çok büyük meblağların aktarılarak kurum zararına sebebiyet veren bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmeli ve bu uygulamalar kurumun kendi personeline yaptırılmalıdır.

Kötü konuların geldiği bir diğer konu da kısa adı TAKBİS olan Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi’yle ilgilidir. 57’nci Hükûmet tarafından başlatılan ve HAVELSAN tarafından yürütülen, AKP Hükûmeti tarafından da E-Devlet Ödülü’yle ödüllendirilen TAKBİS Projesi’nin işletiminin HAVELSAN’dan alınarak fahiş fiyatlarla Türksat’a verildiği duyumları alınmaktadır. Söz konusu projenin hangi gerekçelerle HAVELSAN’dan alınmak istendiği, arada fahiş ücret farklarının bulunup bulunmadığı gibi hususların Sayın Bakan tarafından en kısa sürede açıklanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da söylediğim gibi, AKP hükûmetlerince yapılan düzenlemelerin ne kadar özensiz ve çala kalem yapıldığına ilişkin bir örnek de Tapu Kanunu’dur. Söz konusu kanunda “tapu sicil müdürü” unvanları “tapu müdürü” olarak değiştirilmiş ama müdür yardımcılarının unvanlarının değiştirilmesi unutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Türk siyasi tarihine ikinci Van depreminde 40 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinin siyasi sorumlusu olarak geçmiştir. Sayın Başbakan da sorumlu herkesten hesap sorulacağını ifade etmiştir. Sayın Bakandan başlamasını tavsiye ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

SADİR DURMAZ Tarafından Yapılan Meclis Konuşmaları

Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı

Cumhurbaşkanlığı görev süresini yedi yıl olarak değerlendirmelerinin altında yatan tek sebep, hiç kuşkusuz, Sayın Cumhurbaşkanının ikinci kez seçilmesinin önüne geçmektir

19 Ocak 2012Detay İçin Tıklayınız
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi

AKP Hükûmeti kanun hükmünde kararnameyle belediyelerin yetkilerini gasp etmiştir. Bir yandan belediyelerin denetimini hukukilik denetimiyle sınırlandıran AKP, bu kararnameyle İçişleri Bakanlığının zaten sınırlandırılmış olan denetimine Çevre ve Ş

15 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız