Meclis Konuşması : 09 Aralık 2011Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, söz aldığım konuyla ilgili görüşlerimi dile getirirken Sayın Cumhurbaşkanını Adalet ve Kalkınma Partisinden ayrı tutmayacağımı, hatta onun bir parçası olarak değerlendireceğimi öncelikle ve açıkça belirtmek isterim. Biliyorum ki Sayın Cumhurbaşkanının taraftarları da, karşıtları da bu tavrımı yadırgamayacaktır. Bunun neden böyle olduğunun cevabını ise takdir edersiniz ki benden önce Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP vermelidir. Sizleri temin ederim ki örgütlü muhalefet dışında kalan toplum kesimleri bile Cumhurbaşkanının tarafsızlığı konusunda mutmain olmuş olsalardı böyle bir tavır sergilemeyi aklımın ucundan dahi geçirmezdim. Ne var ki Anayasa’mızın 103’üncü maddesi gereğince, görevini tarafsızlıkla yerine getirmek için namusu ve şerefi üzerine ant içen Cumhurbaşkanının 2014 sonrası için AKP Genel Başkanlığına yakıştırılması ve bu doğrultuda kamuoyu oluşturulmaya çalışılmasının hiçbir kesim tarafından yadırganmaması tavrımın haklılığını teyit etmektedir. Türkiye gündemini uzun süre meşgul etmiş olan cumhurbaşkanlığı tartışmalarını yok sayarak makamında AKP zihniyetinin en üst düzeydeki bir temsilcisiymiş gibi oturmayı tercih eden Sayın Cumhurbaşkanı da bilinen ve anlaşılan nedenlerden dolayı kamuoyunun tarafsız cumhurbaşkanı konusundaki şüphelerini sineye çekmek durumundadır. Değerli milletvekilleri, bir cumhurbaşkanından beklenen nedir? Gelin bu sorunun yanıtını ararken kişisel yorumlarımızı işin içine karıştırmamızı engelleyecek bir ölçüt üzerinde uzlaşalım. Aradığımız ölçütü bize sunacak olan, Cumhurbaşkanının da, bizlerin de ettiğimiz yemini içinde barındıran Anayasa’mız olsun. Anayasa’mızın Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104’üncü maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder. 103’üncü madde ise Cumhurbaşkanının göreve başlarken yapacağı yeminin metnini içerir. Bu yemin metninin sonunda belki çoğunluğun bir ayrıntı olarak dahi görmediği hayati önemde bir vurgu vardır. Anayasa’mızın 81’inci maddesindeki yemin metnine göre milletvekilleri büyük Türk milleti önünde ant içerken, Cumhurbaşkanı büyük Türk milleti ve tarih önünde ant içmektedir. Cumhurbaşkanının yeminini milletin yanı sıra tarihin de huzurunda etmesinin anlamı üzerinde özellikle durulmalıdır. Devleti temsil eden bir makam sahibine tarih huzurunda bulunduğunu hatırlatmak devlet geleneğini öne çıkartmak içindir. Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın çizdiği çerçeve içinde Cumhurbaşkanından beklentilerimizi belirleyecek ve onu değerlendirmemizde ölçüt olabilecek üç ana kavram öne çıkmaktadır: Devlet, millet ve tarih. Demek ki en üst temsil makamında bulunan kişinin taşıması elzem olan özellikler devlet, millet ve tarih şuuruna sahip olmakmış. Bunu kavradığımız şu anda yapılması gereken Sayın Cumhurbaşkanının bu kavramlar karşısındaki tutumunu gözden geçirmek olmalıdır. Değerli milletvekilleri, dindar Cumhurbaşkanı nidalarıyla ve Sayın Erdoğan’ın takdiriyle göreve gelen Sayın Cumhurbaşkanı Türk siyasi hayatında görece uzun zamandır yer işgal eden bir figürdür. Bununla birlikte siyaset hafızasında iki resim olarak saklanmaktadır ve öyle de olacaktır. Bu resimlerden biri şimdi yerinde yeller esen bir bedevi çadırında çekilmiştir, diğeri ise görmemiş bir krala tahsis edilmiş bir otel odasında. Hatırlarsınız, 2007 yılında Türkiye’ye gelmeden birkaç gün önce İngiltere’de bulunan ve Londra Belediye Başkanıyla görüşmek için onun ayağına giden Suudi Arabistan Kralı Abdullah dokuz uçağı dolduran görmemişliğiyle ve altın tahtıyla birlikte Türkiye’ye gelmişti. Otel odasına tahtını kurdurtan ve bayrağını astırtan Kral, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ayağına çağırmıştı ve maalesef Sayın Cumhurbaşkanı bir otel odasında altın tahtında oturan Kralın huzuruna çıkmıştır. Damarlarında kan yerine petrol akan görmemiş bir kralın küstahlığına ad koymak kolaydır. Ne var ki muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki asil kanda araması gereken Cumhurbaşkanının tavrını adlandırmak o kadar kolay değildir. Bu eylemi meşrulaştırmak için başvurulan argümanların en öne çıkanı ise, Kralın Türkiye’de yatırıma dönüşmesi arzulanan emsalsiz servetine atıfta bulunanı olmuştu. Anayasa’mıza göre devletin başı olan Cumhurbaşkanı, sadece başkomutan değil, başöğretmendir de. Milletin geleceğinin teminatı olan nesillerin ahlaki sorumluluğu öncelikle onun omuzlarındadır. Cumhurbaşkanının dile getirdiğim örnekle gelecek nesillere verdiği ahlak dersi ise, maddi çıkarların ulusal onura tercih edilmesi gerektiğidir. Cumhurbaşkanı, yemin ederek üstlendiği sorumlulukla bu derece bağdaşmaz ve bu kadar gurur kırıcı bir tavır sergilemekle, Türk devlet geleneğinin değil, “ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” diyen bir zihniyetin temsilcisi gibi davranmıştır, aynen “Çok güzel şeyler olacak” müjdesinin ardından terör örgütü elebaşlarıyla yapılan seviyesiz pazarlıkların çıkması gibi. Sayın milletvekilleri, bir kişide tarih bilincinin olup olmaması onun devlet ve millet anlayışlarını da doğrudan belirler. Anayasa’mız Cumhurbaşkanını tarih önünde görmek ister çünkü bilir ki devlet, geleneğiyle vardır ve bu gelenek de tarihtedir. Millet de bu tarihsel sürecin bir sonucudur. Sayın milletvekilleri, ister Cumhurbaşkanınca isterse Sayın Başbakanca temsil ediliyor olsun AKP zihniyetinin içinden çıktığı gelenekte felsefi anlamda bir devlet kavrayışına rastlanmaz. Böyle bir kavrayışı bağrından çıkaracak olan tarih şuuru da yoktur. Bu kavramlarla olan ilgileri, sultanların veya halifelerin fazilet kıssalarının ötesine geçmez. Bu gelenekten gelen kadroların hiçbiri daha fazlasını edinmiş değildir. Gömleklerini çıkarıp liberallerle halvet olduktan sonra buldukları ise şirket olarak tasarlanmış bir devlet anlayışıdır. Bu zihniyetin gözünde devlet bir şirkettir. Böyle olunca, siyasetlerinin amacı da hisse senetlerini kendi adamlarının arasında dağıtmanın ötesine geçemez. Değerli milletvekilleri, binlerce yıllık tarihinde millet olarak farklı kültür çevrelerinde, hatta medeniyet dairelerinde bulunmuş ve aynı zamanda büyük medeniyetler kurmuş bir milletin yani Türk milletinin mensuplarıyız. İlk günden bugüne kesintisizce izleyebileceğimiz yegâne hat devlet geleneğimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim sorunumuz, bu geleneğin taşıdığı devlet kavrayışına yabancı kalıp da kâr-zarar hesaplarıyla devlet kavramına yönelmeye çalışan zihniyetledir. Bu zihniyeti Sayın Cumhurbaşkanının veya Başbakanın temsil ediyor oluşu ise bizim açımızdan sadece bir teferruattır. Değerli milletvekilleri, son olarak, kamuoyunda kabul gören ve yerleşmiş bir algıya dönüşen “taraflı cumhurbaşkanı” kanaatini gidermek amacıyla Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koymuş olduğu ve adına “futbolda şike yasası” denilen hususla ilgili veto tavrını değerlendirmek istiyorum. Elbette verilen karar Sayın Cumhurbaşkanının şahsi görüşü ve takdiridir ancak şu kadarını söylemeliyim ki: Partimiz bu kanun değişikliğine destek verirken ne adalet duygusunun zedelenmesini ne de kişiye özel bir düzenleme olmasını asla istemediği gibi aklından dahi geçirmemiştir. Bizim anlayamadığımız taraf, Sayın Cumhurbaşkanının adalet duygusunun kimler tarafından saldırıya uğradığını ve kimler için kişiye özel yasalar çıkarıldığını unutmuş ya da unutur gibi görünmeye tevessül etmesidir. Bu veto konusunda Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımı son derece ikircikli ve çifte standartlıdır. Mademki Sayın Cumhurbaşkanı adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi konusunda dikkatlidir, suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunması gerektiğine atıf yapmaktadır, o hâlde Türklüğe hakareti düzenleyen 301’inci maddenin değiştirilmesinde neden aynı feraseti ve hassasiyeti göstermemiştir? Söz konusu kanun hükmü değiştirilmeden önce “Türklüğü, cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişiler altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” ibarelerini kapsarken, Sayın Gül’ün 7 Mayıs 2008 tarihindeki onayıyla tam anlamıyla içi boşaltılmıştır. Dileriz ki Sayın Cumhurbaşkanı her meselede gözü kapalı onay makamı gibi davranmasın, dikkatle, kararlılıkla ve itinayla önüne gelenleri derinlemesine ve objektif olarak incelesin. Ancak geçmişte Sayın Cumhurbaşkanının gerek yüksek yargıya gerekse üniversitelere yaptığı atamaları dikkate aldığımızda, Sayın Cumhurbaşkanının, bundan sonraki uygulamalarında da objektiflik veyahut da liyakat gibi birtakım ölçütleri esas almak yerine başka ölçütlerle hareket edeceğini bizlere göstermektedir. Bu anlayış içerisinde, ben, bütçenin milletimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) ATİLA KAYA Tarafından Yapılan Meclis KonuşmalarıHocalı katliamının yıl dönümü münasebetiyle İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi Sarkisyan Diyor ki: “Hocalı’ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivil halka dokunmayacağımızı ya da şaka yaptığımızı zannediyorlardı, biz Hocalı’da şaka yapmadığımızı Azerbaycanlılara ve bütün dünyaya göstermiş olduk.” 28 Şubat 2012Detay İçin TıklayınızCumhurbaşkanlığı Bütçesi 103’üncü maddesi gereğince, görevini tarafsızlıkla yerine getirmek için namusu ve şerefi üzerine ant içen Cumhurbaşkanının 2014 sonrası için AKP Genel Başkanlığına yakıştırılması ve bu doğrultuda kamuoyu oluşturulmaya çalışılmasının hiçbir kesim tarafından yadırganmaması tavrımın haklılığını teyit etmektedir. 09 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız |