ATİLA KAYA

Meclis Konuşması : 12 Aralık 2012

ADALET BAKANLIĞI BÜTÇE KONUŞMASI12 Aralık 2012Belge Sahibi :
 
ATİLA KAYAİSTANBUL Milletvekili
Detay İçin Tıklayın

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri

Adalet Bakanlığı Bütçesi ile ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi’nin görüşlerini dile getirmek üzere, Gurubum adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 Sayın Milletvekilleri;

Adalet Bakanlığı’nın görevleri, “Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. maddesinde sayılmıştır. Bakanlıkla ilgili yapılacak değerlendirmelerden beklenen de hep bu çerçeve içinde kalınması olmuştur. Ne var ki; adında “adalet” olan bir bakanlığın varlığı, bağlı kurumların işleyişleri ve bunların ürettikleri hizmetlerin düzenlenmesiyle ilgili olmakla birlikte; ‘adalet’ kavramı ve ‘adalet-siyasi iktidar ilişkisi’ üzerine söz söylemeyi de öncelemelidir.

Aynı, bakanlığın adında olduğu gibi, kendi adında da “adalet” kavramını kullanan bir parti, buna açık olmak bir yana, bunu tercih de etmelidir.

 Sayın Milletvekilleri; Adında “adalet” olan bir partinin 10 yıllık iktidarında, en çok bu partiden olmayanlar adaletten söz ediyor ve adalet istiyorlarsa bunun üzerinde düşünülmelidir. Bu durum, AKP’nin ‘adalet’ kavramının özüne nüfuz edemediğinin ve onu içselleştiremediğinin bir göstergesi sayılmalıdır. İktidar partisinin bu durumda bulunması, adalet anlayışlarının  “bizden olanlar için” gibi ilkel bir esasa dayanmasından dolayıdır. Oysa İslam’da ‘adalet’, sadece Müslümanlar için bile değil, herkes içindir ama iktidar, bunu idrak edemeyecek bir durumdadır.

Şayet tarih ve din bilincine sahip bulunsalardı, Türk devlet geleneği ve İslam dini onlara doğru bir adalet anlayışını hayata geçirmenin tüm imkânlarını sunmaya hazırdı.

Sayın Milletvekilleri;

Türk devlet geleneğinde; hükümdarın şahsında temsil edilen hâkimiyetin töre ile sınırlandırılması, devletin içeriğinin ‘adalet’ olarak algılanmasının bir sonucudur. ‘Devlet’ kavramına atfedilen bu içerik, onun, ahlâkî bir kavram olarak görüldüğünün de göstergesidir. Devletin özü adalettir ve bir devlet ancak böyle bir öze sahip olmakla ahlaki meşruiyet kazanabilir. “Sosyal Devlet” anlayışı da ancak ‘adalet’ gibi bir ilkeden kalkılarak hayata geçirilebilir.

Selçuklu veziri Nizamülmülk, yaklaşık bin yıl önce kaleme aldığı Siyasetname’de, gelenekselleşmiş bir zihniyetin mirası olarak “bir ülke küfürle yıkılmaz ama zulümle yıkılır” sözünü aktarır. Türklerde adâlet, hükümdârın tebaaya bir lûtfu değil, halkına karşı bir sorumluluğudur. Adâlet, daima her varlığın üstünde sayılmış ve temelinde görülmüştür. Bu durumun ifadesi söylediğim özdeyişle birlikte şahikasına erişmiştir.

Sayın Milletvekilleri; Yüce dinimiz İslam’ın da toplumsal hayatı düzenlemek için buyurduğu en temel hareket ilkesi ‘adalet’tir ve dinimizdeki en temel kategorik ayırım da “adalet-zulüm” ayırımıdır. Kendisine hedef olarak “dindar nesil” yetiştirmeyi belirleyen Başbakan, bu işe; o nesilleri, şu hükümlere inandırarak başlaması gerektiğini bilmelidir:

“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor” (Nisa/58).

“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun” (Nisa/135).

“Ey iman edenler… Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın”. (Maide/8).

Sayın Milletvekilleri;

Her fırsatta imam-hatipli olmakla övünen Başbakan’ın bu ayetleri bildiğinden şüphemiz yoktur. Ve yine sayesinde şüphemiz kalmamıştır ki; bir şeyi bilmek o şeyi yapmaya yetmemektedir.

Onun içindir ki; en azından her Cuma, Allah’ın adaleti emrettiği hatırlatılmasına rağmen iktidar sahiplerinin tavrında bir değişiklik olmamaktadır. Şimdi, adalet bekleyenler, kullanmaktan çok hoşlandığı ayet-i kerimeyi başbakana hatırlatmalı ve sormalıdırlar: kalbi olup da onunla kavramayan, gözü olup da onunla görmeyen ve kulakları olup da onunla işitmeyen (7/179) kimmiş?

Sayın Milletvekilleri;

Dinimizin ve tarihimizin en merkezi kavramı olan ‘adalet’, anayasamızda da hem “Cumhuriyetin Nitelikleri” hem de “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıkları altında vurgulanmıştır. Her birimizin de –milletvekili olarak- “adalet anlayışı içinde” hareket etmeye yemin ettiğimiz unutulmamalıdır.

Din ya da tarih gibi değerlere atıfta bulunmak gibi bir derdi olmayan liberal devlet teorisi çerçevesinde dahi, kişilerin hak ve iktidarlarını devlete devrederken bekledikleri tek şey adalettir.

Sayın Milletvekilleri;

Bir kavram olarak ‘adalet’in üzerinde bu denli önemle durmamın nedeni, adında “adalet” olan partinin en temel ilke ve en yüce kavramları bile kendi çıkarı için eğip bükebilmesinin çarpıcılığını ortaya koymaktır. Tarih boyunca, her din ve kültür dairesinde, siyasi iktidarların ideal amacı “adaleti sağlamak” olmuştur. Adaletin “amaç” edinilmesi “durum” olmasının güvencesi değildir. Ne var ki; amaç edinilmemesi ‘durum’un gerçekleşmemesinin en önemli nedenidir.

Adında “adalet” olan parti, adaletin amaç edinilmesi bir yana, adaleti sağlama mekanizmalarını bile zulmün aracı haline getirmiştir.

Yetiştireceği nesillere “kininin davacısı” olmayı öğütleyenlerin, “bir topluluğa olan kininden” siyasi davalar yaratması ve bu davalarda yargılananların payına şaibeli “gizli tanık”lar ve uydurulmuş deliller düşerken; kozmik odalara girilmesini sağlayan suikast davalarının ve “asrın yolsuzluğu” olarak nitelenen deniz feneri davalarının unutulmaya terkedilmesi bunun göstergeleridir.

Sayın Milletvekilleri; Adında “adalet” olan parti, hukuk mekanizmalarını farklılıkları ortadan kaldırmak ve ülkedeki her bireyi kendilerine benzetmek için kullanmak istemektedir. Adalet bilincine sahip olmadıklarını da bundan daha iyi hiçbir eylemleri gösteremezdi.

Onların anlamadığı; farklılıklar ortadan kalkarsa adaletin de zeminini kaybedeceğidir. Çünkü ‘fark’ın hizmet ettiği ilke ‘adalet’tir. Adaletin varlığının esbabı mucibesi de farklılıkların oluşudur. Farklılıkların olmadığı yerde adaletten söz etmek saçma olurdu. Adalet farklılıkların güvencesi olduğu kadar farklılıklar da adaletin gerekçesidir.

Sayın Milletvekilleri;

Avgustinus, “Adalet ortadan kaldırılırsa; ‘krallık’lar, ‘büyük haydutluk’lardan başka nedir ki?” diye sormuştu. Robespierre ise, Danton’u yargılayan mahkemenin başkanına, “göreviniz yargılamak değil, ortadan kaldırmaktır” demişti. Bu iki tercih Batı’nın sınırlarında bırakılmak durumunda değildir.

 Nitekim bizde de; 27 Mayıs mahkemelerinin “sizi buraya tıkan güç böyle istiyor” diyen hâkimlerinden, 12 Eylül mahkemelerinin “siz bu olanlara hukukçu kimliğinizle, hukukçu gözüyle bakmayacaksınız” talimatını alan hâkimlerine kadar, darbe adaleti(!) bağımsız ve tarafsız bir yargı erkinin önemini ortaya koymuştur. İster asker ister sivil olsun, siyasi otoritenin yargı üzerindeki her tür etkisi tamamen kaldırılmalı ve sonsuza dek engellenmelidir. Bugünün mahkemelerinde, darbe mahkemelerini çağrıştıran uygulamalardan vazgeçilmelidir. Yargı 27 Mayıs veya 12 Eylül mahkemelerini utandıracak şekilde işlemelidir ki; halk da olağanüstü darbe mahkemeleri ile hür, tarafsız ve âdil mahkemelerin farkını gerçekten anlasın.

Peki, ben bunları kime söylüyorum?

Dünya nüfusunun %90’ının yaşadığı 97 ülkede, 97 bin kişi ve 2500 uzman ile görüşülerek hazırlanan “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde, temel haklar alanında 76. Sırada bulunan Türkiye’nin Adalet Bakanı’na mı?

Bu durumu kendine dert edeceği yerde, Türksüz bir anayasanın altyapı çalışmalarıyla meşgul olan Adalet Bakanı’na mı?

Habur’da teröristlerin ayağına mahkeme götüren bir iktidarın “Kürt Açılımı”nı, adliye bünyesinde hayata geçirme gayretinde olan Adalet Bakanı’na mı?

“Ölüm Oruçları” sorununu çözmekten anladığı, teröristbaşının otoritesini kamuoyuna tescil ettirmek olan Adalet Bakanı’na mı?

Adalet yerine, başbakanın siyasi emellerini hayata geçirmenin hizmetinde olan Adalet Bakanı’na mı?

Yoksa; geçen yıl yürürlüğe soktukları yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu’yla birlikte; %80’i fakirlik, %20’si açlık sınırında olan bir halka hakkı olan adaleti de parayla satmaya kalkan Adalet Bakanı’na mı?

Öyle ya; eğitim, sağlık, adalet… “sosyal devlet”in gerektirdiği ne varsa hepsi paralı olsun ve hepsi parası olanların hizmetinde olsun. Daha 10 gün önce Milli Eğitim Bakanı da kıyafet serbestisini savunmaya çalışırken “zaten zenginler fakirlerle aynı okula gitmiyor” diyerek sirkatin söylüyordu. Değilmi ki; “ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” diyen bir başbakanın bakanları; yakışır…

Ben bunları halka söylüyorum…

Bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlar, çıkacak olan bütçenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını Yüce Allah’tan  dilerim.

 Atila KAYA

İstanbul Milletvekili                                                                                                                               

ATİLA KAYA Tarafından Yapılan Meclis Konuşmaları

ADALET BAKANLIĞI BÜTÇE KONUŞMASIADALET BAKANLIĞI BÜTÇE KONUŞMASI12 Aralık 2012Detay İçin Tıklayınız
Hocalı katliamının yıl dönümü münasebetiyle İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi

Sarkisyan Diyor ki: “Hocalı’ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivil halka dokunmayacağımızı ya da şaka yaptığımızı zannediyorlardı, biz Hocalı’da şaka yapmadığımızı Azerbaycanlılara ve bütün dünyaya göstermiş olduk.”

28 Şubat 2012Detay İçin Tıklayınız
Cumhurbaşkanlığı Bütçesi

103’üncü maddesi gereğince, görevini tarafsızlıkla yerine getirmek için namusu ve şerefi üzerine ant içen Cumhurbaşkanının 2014 sonrası için AKP Genel Başkanlığına yakıştırılması ve bu doğrultuda kamuoyu oluşturulmaya çalışılmasının hiçbir kesim tarafından yadırganmaması tavrımın haklılığını teyit etmektedir.

09 Aralık 2011Detay İçin Tıklayınız