LÜTFÜ TÜRKKAN

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;

Avrupa Birliği Bakanlığı’nın bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi  Grubu adına görüş belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Avrupa Birliği Bakanlığı’nın, Ulusal Ajansı da içeren 2012 yılı bütçe tasarısı; 14.011.000 TL’si personel giderleri, 1.322.000 TL’si Sosyal Güvenlik Primi giderleri, 20.223.000 TL’si mal ve hizmet alımları, 106.615.000 TL’si cari transferler, 4.000.000 TL’si sermaye giderleri ve 5.000.000 TL’si de sermaye transferleri olmak üzere, toplam 151.171.000 TL olarak onayımıza sunulmuş bulunmakta.

MHP olarak biz ne kadar görüşlerimizi dile getirsek ve karşı oy kullansak da AKP Grubu’nun çoğunluk oylarıyla elbette bu tasarı da onaylanacaktır.

Ancak, konuştuğumuz konu; tek taraflı platonik bir aşk uğruna, AB üyeliği hayali yolunda kurulan AB Bakanlığı’nın bütçesidir…

Evet, Aralık 2004’te müzakere tarihi almamızı “üye olmuşuz gibi” gündüz vakti havai fişeklerle kutladığınız, sonrasında “müzakere yapıyormuş gibi” yapıp, uğrunda pek çok taviz verdiğiniz ama havanda su dövdüğünüz AB sevdası için kurulan bir bakanlığın bütçesidir… 2000 yılında kurulan AB Genel Sekreterliği’ni herhalde yeterli görmeyip kapattığınız ve Haziran 2011 Seçimlerinden birkaç gün önce bir Kanun Hükmünde Kararname ile apar topar ihdas ettiğiniz bir bakanlığın bütçesidir…

Bu yüzden bütçe rakamlarını, tek tek ele alıp eleştirmek sorgulamak yerine; konuya, “bu bakanlık neden kurulmuştur ve vatandaşın sırtından tahsis edilen bütçe ile 9 yıllık iktidarınızda AB üyeliği yolunda yapamadığınız neleri başarabileceksiniz ” şeklinde bakmamız gerekir diye düşünüyorum.

Zira, Bakan zaten Başmüzakerecilik görevini sürdüren Egemen Bağış’tır. AB Genel Sekreterliği kapatılmış ancak tüm personeli, her türlü borç, alacak ve yükümlülükleri bu bakanlığı kuran Kanun Hükmünde Kararname ile AB Bakanlığı’na devredilmiştir.

AKP İktidarı, AB Genel Sekreterliği ve kadroları ile zaten yıllardır oynamakta idi. 5916 sayılı AB Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile, üst kadrolarını tamamen tasfiye etmiş ve bu görevlere hangi kriterlere göre yapıldığı belli olmayan yeni atamalar yapılmıştı. Yıllardır AB ile ilgili çalışmalarda bulunmuş görevliler işlerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Bu kanundan sonra da yeni uzmanlara ihtiyaç duyulmuş ve uzmanlık giriş sınavı açılmıştı. Ancak yazılı sınavı kazananların listesi değiştirilmiş, ikinci bir sınav gerekli görülmüş ve uzman alımı adil ve şeffaf bir süreç olmaktan çıkarılarak bir kargaşaya dönüştürülmüştü. Yani KPSS’de, YGS’de ve diğer iş sınavlarında uygulanan AKP yöntemleri bu konuda da iş başında idi. Kapatılarak AB Bakanlığı’na dahil edilen bu yapının, yeni Bakanlık bünyesinde ne gibi işlevleri olacağını hep beraber göreceğiz.

**********

Sayın Egemen Bağış, AB Bakanlığı’nın Bütçe Sunuş Konuşması’nda “göreve geldiği günden itibaren Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin haklı tezlerini ve beklentilerini anlatmak için 41 ülkeye toplam 118 ziyaret gerçekleştirdiğini" ifade etmiştir. O halde eksik olan nedir? Siz tezlerimizi yeterince anlatamıyor muydunuz, AB Bakanlığı olmadığı için mi tezlerimiz kabul görmüyordu?

Keza bu konuşmada, “Ne arzu ettiğimiz, ne de hak ettiğimiz noktadayız” diyen Sayın Bağış şu itirafı da yapmıştır:

“Müzakerelere başlamamızın üzerinden altı yıl geçmesine ve Türkiye bu yolda gerekenleri yapmaya devam etmesine rağmen ne yazık ki AB’nin akıl tutulması yaşadığı bir dönemden geçiyoruz”

Günaydın Sayın Bağış, yeni mi anladınız??? Acaba “akıl tutulması içinde olan” 50 yıldır bildiğimiz Avrupa Birliği midir? Yoksa, müzakere bağı kurulmasını bir anlamda AB’den alacağı “siyasi meşruiyet güvencesi” olarak görüp, uğrunda her türlü tavize razı olan AKP İktidarı mıdır?

Birkaç gün önce yaptığı “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da Vinci" esprisiyle “Şakacı Egemen” olarak sosyal medyayı sarsan Sayın Bakan’ın bu sözlerinden sonra, doğrusu AB kamyonunu sürmek için ehliyeti olup olmadığından şüphe duymaktayım..

*********

Esasen, 12 Ekim’de yayınlanan Türkiye-AB İlerleme Raporu, 6 yılda müzakerelerde ve Türkiye-AB ilişkilerinde ne kadar yol aldığımızın ve Türkiye’ye hangi koşulların dayatıldığının da en son göstergesidir. 

Nitekim, AB ile 3 Ekim 2005’te başlatılan ucu açık müzakerelerde 6 yıl içinde gelinen son nokta şöyledir: Halen müzakere edilen başlık sayısı 12, Kıbrıs Sorunu nedeniyle açılamayan başlık sayısı 8, Fransa ve GKRY’nin açılmasını veto ettiği başlık sayısı 9, Türkiye hazır olmadığı için açılamayan başlık sayısı 3’tür.

33 başlıktan sadece 1 tanesi açılıp, kapatılabilmiştir. Ancak, tüm başlıklar açılıp kapatılmadan hiçbir başlık kapatılmış sayılmayacağı için bu 1 başlığın kapatılmış olmasının da bir önemi bulunmamaktadır.   

**********

AB Bakanı Sayın Bağış, Bütçe Sunuş Konuşması’nda AB’nin çifte standart uyguladığına, Türkiye’ye haksızlık yaptığına da değindi … Ancak, “Siyasi Kriterler Alanında Yürütülen Çalışmalardan” söz ederken AB’nin Türkiye’den en büyük beklentisinin “yeni bir sivil anayasa” hazırlanması olduğunu söyledi, hukukun üstünlüğü, demokrasinin, insan haklarının ileri taşınması ve bu konuda yüzde yüz görüş birliği içinde olduğunu yansıttı..

Ben Sayın Bağış’a 67 nci Türkiye - Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu toplantılarına katılmak üzere 28-29 Kasım 2011 tarihlerinde ziyaret ettiğimiz Brüksel'de karşılaştığımız tabloyu hatırlatmak istiyorum. Eş Başkanlığını AKP’li Afif Demirkıran ve Fransız Helene Flautre’nın yaptığı oturumlarda başta Ms. Flautre olmak üzere tüm Avrupalı Parlamenterler sürekli hapisteki gazeteciler ve milletvekilleri konusunu gündeme getirdiler.

Demek ki, işe sadece Anayasa ve yasalarınızı değiştirmekle değil, önce kafalarınızı ve hatalı uygulamalarınızı değiştirmekle başlamanız gerekiyor.

Daha güncel bir örnek mi istiyorsunuz? İşte, gün geçmiyor ki bir kadının, daha acısı çocukların da cinsel-fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığını öğrendiğimiz ülkemizde geçen hafta ortaya çıkan “Fevziye Cengiz olayı”… İzmir-Karabağlar Polis Karakolu’nda polislerce nasıl dövüldüğünü hepimiz dehşet içinde izledik. İzmir İl Emniyeti, bu polisleri görüntüler ortaya çıkana kadar görevde tutmuş, üstelik kadının “konsomatris” olduğu gündeme getirilmiş.

Yani olay, kayıtlarıyla ortaya çıkmasa ve hatta kadın “konsomatris” ise, şiddete maruz kalabilir, öyle mi? Nerede sizin işkenceye karşı “Sıfır Tolerans” söyleminiz? Nerede kaldı Avrupa normlarınız? Oysa Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni, parlamentosunda ilk onaylayan, 29 Kasım’da yürürlüğe sokan ülke oldu… Bir kez daha vurguluyorum; göstermelik olarak Anayasa, ya da yasaları değiştirmek, uluslararası sözleşmeleri imzalamak değildir önemli olan.  Yorumlayan, uygulayan kafalardadır esas görev, sorumluluk..  

Çoğu devlet görevlisi olan, babası, dedesi yaşındaki 26 kişinin 12-13 yaşındaki çocuğa tecavüzünü "rızasıyla olmuştur" diye hangi yasa aklar ki? Karar veren ve bu karara müsamaha gösteren yöneticilerin çarpık kafalarındadır sorun...Böyle bir kararın çıktığı kafalardan hangi kadına şiddet olayı önlerine geldiğinde yasanın ruhuna uygun tavır bekleyebilirsiniz ki?

Siirt’te 2 yıl boyunca 4 çocuğa tecavüz eden 35 sanıklı davada, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) uzmanları sanıkların daha az ceza almalarına imkan verecek şekilde “4 kızın tecavüzlerden önce psiko-sosyal gelişimlerinin olumsuz olduğunu” rapor ediyorsa, zaten “tuz kokmuş” demektir. Kaldı ki, bu davadaki sanıklardan biri duruşmadan 3 gün öncesine dek 19 ay boyunca polis tarafından yakalanamadı. Kalemleri ve beyinlerinden başka suç aleti kullanmayan Milletvekillerimiz, basın mensuplarımız, sözde suçlamalarla hapse tıkılıp aylardır, yıllardır peşinen cezalandırılırken, şiddet ve tecavüz zanlılarına bu ayrıcalık neden diye sormadan geçemiyor insan?  Şiddetin insan bedeninde ve ruhunda verdiği hasarın tespiti, önlenmesi ve cezalandırılması konusundaki tutumunuzun, Van depremindeki tespit ve sözde çözümlerinizden öteye gitmediğini görüyoruz maalesef…

AB üyeliği hayalinin bakanlığı ve bütçesini konuşuyoruz dedim sözlerime başlarken… Şunu vurgulayarak belirtmeliyim ki; MHP, AB üyeliğine karşı değildir.

Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü; terör ve bölücülük; Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan konularındaki yaklaşımı Türkiye’nin menfaatlerine zarar vermemesi kaydıyla ortaklık müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam üyelik dışındaki yaklaşımların kabul edilmemesi şartıyla AB üyeliğimizi desteklemektedir.  Ancak, üyelik müzakereleri uğruna, üniter ve ulus devlet yapısını zedeleyecek taleplerle karşılaşmasını asla kabul etmemektedir.  

Çünkü, Aralık 2004 Zirvesi’nde müzakere tarihi alınması karşılığında kabul edilen ve sonrasında da dayatılan, “daha önce hiçbir aday ülkenin katılım müzakerelerinde söz konusu edilmeyen” ilave şartlar, görünebilir bir gelecekte üyeliğimizin hayal olmaktan öteye geçemeyeceğini göstermektedir.

Bu şartlar özetle şu başlıkları içermektedir:

 -“Açık uçluluk ve hazmetme kapasitesi koşulu”

-Fransa ve Avusturya’nın “Referandum engeli”

- Sırbistan, Makedonya ve Karadağ vatandaşlarına dahi 2009 yılında AB’nin 27 ülkesinde vizesiz dolaşım hakkı tanınmışken Türkiye üyeliğe kabul edilse bile, vatandaşlarının AB içinde dolaşımı için sözkonusu edilen uzun vadeli “serbest dolaşım rezervi”

-“Kıbrıs yükümlülükleri”

**********

Bu nedenle, MHP olarak, Türkiye-AB ilişkilerinin niteliği, zemini ve çerçevesinin açıklığa ve yeni bir tanıma kavuşturulmasını gerekli görmekteyiz. Şu anda AKP İktidarı’nın izlediği yöntem bizi üyeliğe yaklaştırmak yerine uzaklaştırmaktadır ve ulusal gururumuzla oynanmaktadır. “Sonuç önemli değil, süreç yararlıdır” tezi geçerliliğini yitirmiştir. AB’nin siyasi ve ekonomik geleceği ile bu tabloda Türkiye’ye ne zaman ve nasıl bir rol biçildiği acilen değerlendirilerek, edilgen konumumuza son verecek yeni bir Türkiye-AB vizyonu şekillendirilmelidir.  AB Bakanlığı’ndan da en öncelikli beklentimiz budur.

Umarım ve dilerim; yıllardır aynı görevi zaten sürdüren eski bakan ve eski kadrolara yeni bakanlık ihdası, yeni kadrolar eklenmesi ve daha büyük bir bütçe ile, 9 yılda yapamadıklarınızı bu dönemde başarabilir ve yaptığınız hataları anlayarak telafi etme imkanı bulursunuz.